Home Bölüm 4 - Hikaye - Karton Kutu Kimin Olacak?
Post
Cancel

Bölüm 4 - Hikaye - Karton Kutu Kimin Olacak?

Bıyıkkent’in kedileri rastgele beliren nesnelere hiç yabancı değillerdi, hatta çok seviyorlardı. Gür tüyler — bulutların üzerinde görünmeden uçan, yüzlerini göstermekten çekinen, canlı renk tüylere sahip bir kuş türünden geldiği söylenir — batıdaki dağlardan gelen yanardöner taşlar, merak uyandıran şekillerde çiçekler ve ara sıra, günlük işlerini yaparken habersiz bir kedinin cebinden düşen başıboş bir süs ya da bir oyuncak.

Kediler hala Tes’in en sevdiği çiçekli şapkasının kaybolduğu yılı konuşuyorlardı — terziye giderken bir esintiyle savrulup, eli ona uzandığı anda gözden kaybolmuştu. İki hafta geçmişti ve o kadar perişan bir haldeydi ki bulan kişiyi meşhur okyanus meyvesi turtalarının bir aylık tedariği ile ödüllendirecekti. Tüm kent çılgın bir heyecana, rekabetçi bir arayışa tutulmuştu, Tes’in turtası Bıyıkkent’in en lezzetli turtası olmakla birlikte aynı zamanda son derece nadirdi: emekli bir konsey kedisi olmanın getirdiği ayrıcalıkla aynı anda yürüttüğü sayısız el işi projelerinin ortasında, pişirmeye ara sıra vakit bulabiliyordu. Bu ara sıralık onun turtalarını daha da istenilir kılıyordu.

Fevkalade, şapka kenti doğuya bağlayan nehrin kenarında örgü ördüğü nemli bir öğleden sonra şapka, Tes’in başına geri döndü. Şaşkına dönmüş Tes, şapkanın bu zamana kadar nerede olduğunu öğrenmeyi talep etti, ama şapka doğal olarak hiçbir açıklama sunamadı. Her zaman sözünün arkasında olan Tes, kedilerin toplu dehşetine rağmen bir ay boyunca kendi okyanus meyvesi turtalarının keyfini çıkardı.

Aniden beliren en nadir obje, sahipsiz karton kutulardı. Bıyıkkent’teki her karton kutu titizlikle kayda geçirilirdi — karton kutular kediler için çok, çok ciddi bir meseleydi.

Böylece kent meydanında, Büyük Tırmalama Ağacı’nın dallarından süzülen parlak öğleden sonra güneş ışığının oluşturduğu bir halede, devasa, sahipsiz bir karton kutu belirdiğinde, büyük bir heyecan yaşandı.

Kentin iki meclis kedisi Arya ve Poh, meydana ilk varanlardı ve anında kutuyu sahiplendiler. Doğal olarak bu da bazı itişip kakışmalara sebebiyet verdi.

“Belki sen daha büyük olabilirsin ama koklama yasalarını hatırlatmak isterim. Kutuyu önce ben kokladım,” dedi Arya kuyruğunu kararlı bir şekilde sallayarak.

“Kutuyu önce ben gördüm,” diyerek karşı çıktı Poh.

Tartışma böyle devam etti.

Küçük tartışmaya tanıklık etmek için oldukça kalabalık bir topluluk birikmeye başladı ve nihayet kediler Arya ve Poh arasından kutuyu hak ettiklerini düşündükleri kişinin adını seslenmeye başladılar.

Arya ve Poh başta onları görmezden geldiler, çünkü bu son derece ciddi bir işti. Ancak gün ışığı azalmaya durduğunda Arya, o gün tamamlaması gereken başka sorumlulukları olduğunu hatırladı. Yani, kütüphanedeki görevleri. Bu konunun hızlıca ve adilce kararlaştırılmasına ihtiyacı vardı. Kutuyu hak edenin kendisi olduğunu bilse de, yalnızca tarafsız bir karar vericinin giderek coşkulu hâle gelen kalabalığı yatıştırabileceği gerçeğini kabullendi

İki seçenek arasında karar vermek için güvendiği bir yöntem olan bilye kullanımını önerdi.

“Bu adil olur,” diye ısrar etti Arya.

Poh iç çekti. “Peki. Eğer bilye kırmızıya dönerse, kutu benim. Eğer maviye dönerse, o zaman kutu senin değil.”

“Ah tabii. Eğer bilye maviye dönerse kutu benimdir demek istedin.

“Tabii ki!” Poh yaramaz sırıtışını bastıramadı.

İzleyenlerin en coşkulusu olan Luna, pençelerini kaldırarak öne doğru fırladı. “Ben bir bilye getireceğim! Bir bilye getirebilir miyim? Sizin için bir bilye getireceğim.” Çok heyecanlanmıştı, kelimeleri zar zor dışarı dökebildi. Arya ve Poh onaylarcasına başlarını salladıklarında, öyle kıpır kıpır oldu ki silkelenirken neredeyse tüyleri dökülecekti.

Poh, Luna’ya kentteki bilyelerin ve diğer oyuncakların çoğunun saklandığı oyuncak istasyonuna kadar eşlik etmeyi teklif etti. Kasabanın her sabah kendini yeniden düzenleme alışkanlığına rağmen, meydanı çevreleyen kalıcı yerlerden biri olan kasaba meydanının köşesindeki bodur bir binaydı. Luna, konsey kedisiyle yürümek için yavaşlamaktan pek hoşlanmamıştı (istasyona hızla gidip gelmek için can atıyordu) ama Arya ve Poh arasındaki anlaşmazlıkta büyük bir rol oynayacağı düşüncesi onu yerinde tuttu.

Kapıya ulaştıklarında Poh “Bilyeye doğrudan bakmaman gerektiğini unutma,” diye tembihledi. Eğer Luna bilyeye bakarsa, Arya ve Poh’a ulaşmadan önce bilye kırmızı ya da maviye dönerdi. Ona, başıyla anlamlı bir işaret verdi ve kutuya geri döndü.

Luna’nın bir bilye getirmesini beklerken Arya ve Poh, birbirlerine temkinli bakışlar göndererek kutunun zıt taraflarına yerleştiler. Seyirciler coşkuyla vızıldıyordu ve bilyenin kimi seçeceği konusunda kalabalıkta şakacı küçük-tartışmalar dalgalanıyordu.

Luna döndüğünde, yarışan iki konsey kedisinin arasına bilyeyi-bakmadan-yerleştirdi. Bilye, bilyeyi etkilemek için uzakta kaldıklarından seyircilerin bakışlarına karşı, etkisizliğini sürdürmeye devam etti; bilyenin etkilenmesi için göze on santimetre mesafede olmalıydı.

Bu kurala tek istisna durum bilyeleri uzaktan etkileyebilen özel bir dürbündü, ve Schrödinger Günü’nde bir kedinin yerden bakarak makineyi etkinleştirebildiği parıltı makinesi gibi şeyler için kullanılıyordu.

Poh Arya’ya “Hazır mısın?” diye sordu. O da ciddi bir şekilde, onayladığını belirten bir işarette bulundu.

Sonra, birlikte, bilyeye baktılar ve bilye Arya’nın aleyhine, kırmızıya döndü.

“Hah!” dedi Poh zaferle. “Kutu benim.”

Arya’nın kaşları çatıldı, gözlerini kısarak Poh’a bakmaya başladı, çünkü denizde sayısız anlaşılmaz tehlikeden sağ çıkmak zorunda kalmış olduğundan onun kurnazlığa yatkın olduğunu biliyordu. Ama şüphesi hemen kayboldu. Bıyıkkent’in bilyelerine güveni tamdı ve halletmesi gereken başka işler vardı. Kalabalığa nezaketle gülümsedi ve akşamın görevlerine dalmadan önce patilerini yalamaya uygun bir yer bulmak için uzaklaştı.

Poh, kalabalığın tezahüratları arasında kutuya atladı, mutlu bir uyku için yerleşti ve kalabalık da yavaş yavaş dağıldı.

Ancak, Arya şüphelenmekte haklıydı. Poh, kibarlık olsun diye oyuncak istasyonuna kadar Luna’ya eşlik etmemişti. Aslında, bilyeye bakmaktan kaçınmak için verdiği tembihle kalmayıp, onu kurnazca küçük bir plana dahil etmişti.

“Kimsenin dokunmasına izin vermediğim gümüş yumağı biliyorsun ya?”

“Ah, evet evet evet!” Luna’nın gözü aylardır o parlak yumaktaydı.

“Seçtiğin bilyeyi getirmeden önce ona Mutlu Yıllar müziğini çalarsan, yumağın küçük bir kısmı senin olabilir.” dedi ve Luna’nın hevesli patilerine küçük bir flüt bıraktı.

Luna neredeyse heyecandan baygınlık geçirdi ve dizginlenemez bir coşkuyla oyuncak istasyonuna daldı.

Bir kez içeri girdiğinde, görev bilinciyle bir bilye seçti, sonra yavaşça ve flüt eşliğinde on santimetrelik mesafeyi koruyarak “Mutlu Yıllar” melodisiyle yöntemli bir şekilde serenat yaptı. Bilye, dönen ve değişen renklerle parıldadı ve muhteşem kromatik gösterinin dikkatini dağıtıp, çalmayı bırakmaması için kendini tutması gerekti.

Luna’ya pek de müziyen denilemezdi ama kabul edilebilir bir standartta Mutlu Yıllar’ı çalabiliyordu; Bıyıkkent’in tüm sakinlerine bilyeler müziğe tepki verdiği için yavruyken, mini flüt çalma eğitimi verilirdi.

Bu, Bıyıkkent’te yaşamanın en keyifli yönlerinden biriydi: renklerin bilyelerin içinde nasıl dans ettirileceğini öğrenmek. Müzisyen kediler sahnede görkemli konserler düzenlerlerdi, bu konserleri genellikle, en kıdemli konsey kedisi ve başarılı bir org sanatçısı olan Bilito yönetirdi.

Açık tiyatronun duvarları, müzisyenlerin ve seyircilerin gözlemlerinden etkileyenmeyecekleri uzaklıkta konumlandırılmış bilye dizileriyle bezenirdi. Kediler, müziğin etkisiyle renklerin dans edişlerinden ve dizi boyunca dalgalanışlarından, yanardöner tonların kutup ışıkları gibi gökyüzüne doğru yükselmesinden zevk alırlardı.

Müziğin düzenlenmesi, melodisi, akorları, ve hatta ritmi, hepsi bilyelerin doğrudan gözlemlenilişindeki, kırmızı veya maviye dönme olasılıklarını etkiliyordu. Konserler için önemli olan renklerin yaptıkları yolculuklardı, her bilyenin doğrudan gözlemlenilişiyle kırmızı veya mavinin ortaya çıkışı değil. Ama Luna’nın bilyesi söz konusuyken Poh, Mutlu Yıllar melodisisinin tek bir bilyenin kırmızıya dönme olasılığını, maviye dönme olasılığına göre büyük ölçüde yükseltecek şekilde etkileyeceğini biliyordu.

Luna seçilen bilyeye Mutlu Yıllar’ı çalarken, istemeden de olsa Poh’un neredeyse kesin bir şekilde kutuyu kazanacağını belirlemiş oldu. Tabii ki, bilyenin maviye dönmesini sağlayacak ve Arya’yı kazandıracak küçük bir şans bulunuyordu, ama Poh bu riski almaya hazırdı, sonuçta Bıyıkkent’i bu kadar ilginç kılan şey öngörülmezliğiydi.

Zeki, zeki Poh.

Ve zavallı, saf Arya.




Bölüm 4 Kısım 2 - Açıklama - Kuantum Kapıları ve Devreleri